New York

Merhaba New York! Ben geldim!
Eğer cep telefonu konusunda hazırlıksızsanız, ABD'ye ya da New York'a iner inmez iletişim sorunu yaşayabilirsiniz. Çünkü Türkiye'de kullandığımız mobil telefonlar orada çalışmıyor. T Mobile, AT&T gibi GSM şirketlerinden geçici bir bir hat almak ya da bir telefon kiralamak gerekiyor. Buradaki eşe dosta oradan ilk telefonunuzu etmek için bir telefon kulübesine ve bir telefon kartına ihtiyacınız olacak. JFK havaalanından çıkarken, New York kent merkezine gideceğiniz metroya binmeden hemen önce bir bilet satış satış noktası ve bir büfe var. Oradan kendinize hem metro kartı hem telefon kartı alabilir ve yine hemen oradaki telefon kulübelerinden arama yapabilirsiniz. Yapsanız iyi olur hatta, çünkü eğer gideceğiniz yere ulaşmak için metro kullanacaksanız, belki kaybolursunuz, metro duraklarında karşınıza kolay kolay telefon kulübesi çıkmaz ve oraya ayak bastığınız andan itibaren saatler geçtiği halde sevdiklerinizi arayamadığınız için perişan olabilirsiniz. Benim başıma aynen bunlar geldi. Önce telefona ilişkin kısa bilgiyi vereyim, ardından metroda nasıl kaybolunur, onu anlatayım.

ABD'den Türkiye'yi aramak

Telefon kulübesinden kartla ya da ev telefonundan (sabit hatlardan) ararken, hedef numaranın başına 011 90 koymak gerekiyor. Cep telefonunda ise +1 90... Bakkaldan en ucuzunu 5 dolara alacağınız bir telefon kartının arkasındaki kapalı alanı madeni para vb. ile kazıdıktan sonra, elde ettiğiniz size özel kod ile kart bitene kadar arama yapaileceksiniz, her seferinde kulübeye 25 cent atarak.







NewYork'ta Metro

Uptown ve Dowtown… Anahtar sözcükler! Bulunduğunuz noktanın kuzeyine gidecekseniz, o hattın uptown yönündeki trenine; güneyine gidecekseniz downtown yönüne trene binmeniz gerekiyor. İsterseniz kentin en kuzey ya da güney ucunda olun fark etmez. Şurası cok önemli, söz konusu olan kentin “uptown” ya da “downtown”ı değil. Çünkü kent haritasına baktığınızda Manhattan'ın da böyle bölümlendiğini göreceksiniz. Hayır, siz o haritaya göre yani semtlere ya da bölgelere göre değil, bulunduğunuz noktaya göre karar veriyorsunuz metroda gideceğiniz yönün yukarı (up) mı aşağı (down) mı olacağına.

Ama bitmedi. İkinci önemli nokta, trenlerinin bazılarının normal, bazılarının ekspres olması. Uptown-Downtown meselesinden sonra bir de buna dikkat etmeniz gerekiyor. Normal'e yani Local’a binmeniz gerekirken Eksprese binerseniz, trenin inmeniz gereken durakta durladığını görebilirsiniz. Metro haritasında hangi duraklarda local’ların hangilerinde ekspreslerin durduğu, işaretleme sistemi ile belirli. Siyah noktalı duraklar için local trenlere binmeniz gerekiyor; içi boş halkalı duraklar hem ekpreslerin hem local’ların durduğu duraklar.

Metroda tek bilet 2.50 USD. 2014 itibariyle bir hafta geçerli bilet 30 USD, bir aylık ise 112 USD. Ayrıntılı bilgi için: http://web.mta.info/metrocard/

Taksi
New York'ta bineceğiniz ilk araç taksi olacaksa, yoldan çevirebilir ya da car service’ten telefonla araba çağırabilirsiniz. Telefona gelen araçlar çok şık ve lüks arabalar ve taksiden pahalılar, ama çok da değil. Mesafelere göre ayarlanmış tarifeleri var. İndiğinizde ne kadar ödeyeceğinizi daha binerken öğrenmeniz mümkün.

Taksiler de bizdeki gibi taksimetre ile ücretleniyor. Ucuzluk-pahalılık durumu için Ankara'daki taksi ücretleri gibi olduğunu söyleyebilirim.  

Çamaşırhane
Amerikalılara acıyacaksınız, bizim gibi rahat çamaşır yıkayamıyorlar diye. Bizde artık her evde otomatik çamaşır makinası var; onlarda apartlmanların ortak çamaşır yıkama noktalarıı var. Elbette evlerde de var makine ama çoğu kişi su ve enerji giderlerinden ötürü kullanmaktan kaçınıyor. Kaldığınız yerde böyle bir ortak çamaşırhane varsa oraya gidebilirsiniz. Yoksa her semtte birer ikişer çamaşırhane- laundry var. Laundromat bu alanda en yaygın olan zincir işletmenin adı.

Çamaşırhanelerde otomatik makineler 2.5 USD ile çalışıyor. Yanınızda madeni bozukluk yoksa, çamaşırhane içinde para bozdurabileceğiniz bir başka makine daha var. Ayrıca tek yıkama için minik boy deterjan satan otomatlar da.

Ben kullanmadım ama kuru temizlemeci de oldukça yaygın ve çok pahalı olmadığı söylendi.

Ölçü Birimleri
Amerikalılar 24 saat esasına dayalı sistemi kullanmıyorlar. Seyahat takvimlerinde bile.
16.30 dediğinizde onun öğleden sonra 4.30 olduğunu anlayacak tek kişinin bir asker olabileceği söyleniyor çünkü ordu dışında hiç kimse 24 saat esasını kullanmıyormuş.

ABD ve Kanada hava durumunu Fahrenheit ile ölçüyor. Fahrenheit’i Celcius’a çevirmek için 32 çıkarıp 1.8’e bölmek gerekiyor.

Yollarda da bilindiği üzere, ölçü birimi olarak mil kullanılıyor. Bir kara milinin uzunluğu metrik hesaba göre 1.609,344 metre. Saatte 100 km yaklaşık 60 mile karşılık geliyor.

ABD’de kâğıt boyutlarının A4 gibi isimleri yok. Standart kağıt boyutu, A4’ten daha kısa ve geniş olan letter size.

Mağazalarda hem ayakkabı için hem de giysiler için Avrupa, ABD, İngiltere karşılaştırmalı eşleştirme tabloları var ama ben bazen bu standartların da farklılık gösterdiğine tanık oldum. Ayakkabı alacaksanız en iyisi -iptidai bir yol ama- ayak ölçüsünü bir kağıdın üzerine ayağın etrafını kalemle çizerek gitmek.

Alışveriş
Bütün etiketleri Türk lirasına çevirmek için ikiyle çarparak bulduğunuz rakamlar yüzünden sürekli bir pahalılık duygusu yaşayabilir, bir süre kahve bile içmek istemeyibilirsiniz çünkü kent merkezinde bir bardak kahvenin -bizim paramızla- 5tl.'den aşağı olmadığını görürsünüz ama buna bir-iki hafta içinde alışır ve her şeyi de ikiyle çarpmaktan vazgeçersiniz.

Bildik anlamda süpermarketler dışında etnik mutfak malzemeleri bulacağınız özel marketler de var. Bunların bazılarında hazır yemek de satılıyor. New York üniversitesinin bulunduğu Washington Square’e yakın bir cadde üzerindeki Kore marketinden alıp yediğim haşlanmış tatlı patates, kabak tatlısını andıran tadıyla nefisti. Bunu yapan başkası var mı bilmiyorum ama ben bavulumda 2-3 kg. tatlı patatesle döndüm New York'tan. O kadar lezzetli bir şey.

Süpermarketlerde arayın: King's Hawaiian Sweet Rolls. Küçük pofuduk tatlı ekmek topları. Hatta bu yazıyı okuduğunuz için alır da beğenirseniz, bir iyilik yapın, bana da getirin :)

Eczane-market karışımı drugstore’larda çok çeşitli türde ürün satılıyor. Çoğu market ürünü, kozmetik, kırtasiye vb. şeyler. ABD’de ve Kanada’da da reçetesiz ilaç almak mümkün olmadığı için örneğin antibiyotiğe ihtiyaç duyabileceğinizi düşünürseniz buradan götürmenizde fayda var. Drugstorlarda satılan ilaçlar, ağrı kesici hap ve merhemler, gaz gidericiler, sindirim düzenleyiciler, vitaminler ve besin destekleri gibi şeyler. Şubat 2014 itibariyle drugstorelarda sigara satışı yasaklandı. Sigara kullanıcıları buna şöyle bir yanıt verdi: “Sigara sağlığa zararlı olduğu için satılmıyorsa, drugstore'larda her türlü şekerli yiyeceğin satılması neden yasak değil?”

New York Port Authority Bus Terminal
New York’a bir-bir buçuk saatlik mesafelerde, pahalı markalı ürünleri indirimli satan büyük alışveriş merkezleri var. Bunların özel servisleri var. Adı Pork Authority olan New York şehirlererası otobüs terminalinden binmek mümkün. Bunlardan biri Woodbury. Ben gitmediğim için ancak bu kadar yazabiliyorum.

Otobüs terminali ünlü 42. caddede ve tam karşısında ünlü New York Times gazetesi var.


Şehirlerarası Ulaşım
Uzun mesafe yolculukta otobüs, trene göre daha ucuz. Yaygın bir yanlış, uzun mesafe otobüslerin adının coaches olarak bilinmesi. Trende ve uçaktaki en ucuz yerlere coach deniyor.

Tren yolculuğunda biletler mutlaka yolculuk öncesi alınmalı. Treni içinde alınan bilet çok pahalı olabiliyor.

Havayolları iç hat uçuşlarında genellikle koltuk sayısından fazla bilet satışı (overbook) yapıyorlar. O yüzden check-in’e geç kalmamak gerekiyor. Geç kalan uçağa binemeyebilir. Ama havayolu şirketleri overbook mağduru yolcular için ya geri ödeme yapıyor ya da koltuğundan gönüllü olarak vazgeçen yolcuya bedava uçuş bileti veriyor.

Tren garlarında ve havaalanlarında bavul emanetleri yok. Onun yerine madeni para ile çalışan otomatik kilitli dolaplar var.

Pek çok resmi tatil Cuma gününe denk getiriliyor ki Cumartesi-Pazar birleşerek Uzun Haftasonu - Long Weekend olsun ve Amerikalılar şehir dışı gezilere çıkabilsin. Orada bulunduğunuz dönemde bir long weekend’e rastlarsanz, belki yakınlara bir yere düzenlenen gezilere siz de katılabilirsiniz. 2014'ün uzun hafta sonları şöyle:

Monday, May 26, 2014
Memorial Day
Friday, July 4, 2014
Independence Day
Monday, September 1, 2014
Labor Day
Monday, October 13, 2014
Columbus Day
Tuesday, November 11, 2014
Veterans Day
Thursday, November 27, 2014
Thanksgiving Day
Thursday, December 25, 2014
Christmas Day
Thursday, January 1, 2015
New Year’s Day
Monday, January 19, 2015
Birthday of Martin Luther King, Jr.
Monday, February 16, 2015
Washington’s Birthday


Yeme-İçme

Dunkin and Donats, New York’ta hemen her metro çıkışında görebileceğiniz, geç saatlere kadar açık bir kahve dükkanı zinciri. Donatları içinde ben en çok Boston Cream’i sevdim.

Sandviç aslında bir İngiliz icadı ama onu sanat haline getiren Amerikalılar olmuş. Şarküteri ve/ya meze anlamına gelen delicatessen’den gelen Deli’ler (etli) sıcak sandviç hazırlatabileceğiniz yerler. Kuruluş amaçlarına uygun olarak şarküteri ürünü ve meze satın almak da mümkün.

Frankfurter, bir New York spesiyali. Bildiğimiz hot dog/sosisli sandviç ama sosisi daha farklı bir lezzette. Öğle yemeği için salata barları da oldukça yaygın.

Yemeği beğenmeyince bunu dile getirmek ya da geri göndermekte bir sorun yok. Kabalık ya da şımarıklık sayılmıyor.

Diner’lar geleneksel ABD yemeklerini yiyebileceğiniz, çok pahalı olmayan restoranlar. Ana yemek, sebze ve pilav ya da patatesle gelir. Ana yemeğe eşlik etmek üzere iki seçenek var: Salata ya da çorba. Benim gittiğim tek diner, ne yediysem çok beğendiğim Lenox Hill Grill oldu. (1105 Lexington Ave.)

Porsiyon çok gelirse, kalanını sardırıp yanınıza alabilirsiniz. Evdeki köpeğinize götürür gibi olduğu varsayılabileceği için Doggy bag diye anılan bu uygulamayı talep etmekte çekinecek bir şey yok, tersine  yemeğin çöpe gitmesindense, bu beklenen bir şey. Üstelik ABD gibi satın alınan yiyeceklerin yarısının çöpe gittiği bir ülkede.

Amerikalılar için günün ana öğünü, akşam yemeği. Genellikle saat 5 ile 7 arasında yeniyor. Bu dilim, büyük kentlerde ya da dışarıda yemek yendiğinde daha geç saatlere kayabilir. Supper da akşam yemeği anlamında ama dinner’a göre daha hafif ve günün ana öğünü anlamını taşımıyor.

Amerikalılar alkollü içki konusunda çok katı olabiliyorlar. Araba kiraladıysanız alkollü kullanmayın. Onun yerine designated drivers diye anılan birini bulun. Alkol almadığı için araç kullanabilen ve sarhoş arkadaşlarını evlerine bırakan kişi. (Trafiğe ilişkin bir küçük not: Yol kesişimlerinde geçiş önceliği kavşağa ilk ulaşan araçta. Öncelik her aracın kendi sağındaki araç değil. Kavşağa yaklaşma sırası geçiş üstünlüğü sırasını da belirliyor. )

Akşam yemeğinde bir Amerikan evine davetliyseniz, bir buket çiçek ve şarap götürebilirsiniz. Yemeği çok beğendiyseniz nasıl yapıldığını sormanız, ev sahibini çok mutlu edermiş. Bu gibi bilgileri Dileri Borunda Johnston'ın Speak American kitabından alarak yazıyorum. Küçük ve hoş bir cep kitabı. Amerikalılara ince ince dalga geçtiği birkaç bölüm gülümsetiyor. 

Amerika’da biranın alkol oranı genellikle yüzde 4. Diğer ülkelerdekine göre daha düşük. Votka, viski, cin gibi yüksek alkollü içkiler ise liquor olarak anılıyor. Alkol satışının serbest ya da sınırlı oluşu eyaletten eyalete göre değişiyor.

Peki ya kahve
Kahve, ABD’de diğer her şeyden daha fazla içilen şey. Başlı başına bir konu. ABD’de her gün yaklaşık 400 milyon bardak kahve satılıyor. Yıllık tüketim ise, kişi başına günlük 3.1 bardak, ve 4.4 kilogram kahve.

Sütsüz kahve içmek için black demelisiniz. Regular derseniz bu kuzeydoğuda sütlü ya da kremalı, hatta şekerli kahve anlamına gelebilir. Örneğin Dunkin and Donats’ın regular kahvesi aynen böyle. (Regular bardak boyu olarak kullanıldığında da orta boy anlamında. )

Kahve dışında bitki çayları, özellikle nane çayı da hayli yaygın. Ama bizdeki gibi limonlu değil nane çayları. Daha güzel o açıdan. Gerçekten ferahlatıcı etkisi var. Özellikle Pepperment Harvest markalı olanın.

Bagel
Bizdeki simitin karşılığı gibi. Halka biçiminde ama ortası daha kapalı, çapı daha küçük ve daha kalın bir simit. Her zaman susamlı değil. Hamuru, fırınlanmadan önce çok kısa bir süre haşlanıyor. Yemeden önce ısıtılmak istiyor ve arasına peynir vb. konmadan pek yenemiyor. Bu anlamda simitten çok ekmeğe benziyor.

Bahşiş
Bahşiş ABD’de çok önemsenen bir şey. Mutlaka bekleniyor. Çoğu zaman hesabın içinde geliyor zaten. “Aynı yere bir kere daha gitmeniz ihtimali varsa, çok önemli bir memnuniyetsizlik olmadıkça bahşiş bırakmazlık yapmayın, yoksa hiç iyi muamele görmezsiniz.” diyor Speak American'nın yazarı.

Restoranlarda yüzde 15 bahşiş normal, bazıları yüzde 20 bıraksa bile. Barlarda yüzde 10-15. Taksilerde yüzde 15. Otelde bavulu taşıyana 1-2 dolar; temizlik görevlisine her gün için 1-2 dolar.

Ne kadar bahşiş bırakacağınızı hesaplamanın basit yolu, verginin yüzde 8 olduğu yerlerde vergiye gidecek tutarı ikiyle çarpmak.

Yasaya göre, restoranlar bahşişin hesaba dahil olup olmadığını mönü ve fiş üzerinde yazmak zorunda.


Tiyatro

Broadway, New York'u baştan başa geçen bir cadde. Tiyatrolarbölgesi ise Times Square etrafında, 40-53. caddeler arası olarak kabul ediliyor.

Sinema müzesinde sergilenen bir maket
Amerikalılar sinema salonu için movie theater diyor. Tiyatro için ise sadece theater.

Tiyatroda en ön ve en pahalı koltuklar orchestra; birinci balkon mezzanine, daha üstteki balkonlar da kat numarasıyla birlikte balcony olarak adlandırılıyor. Bilet fiyatı da salonda yukarı katlara doğru çıktıkça azalıyor. Benim kişisel tercihim, en üst balkon. Ara balkonlarda tavan çok alçak çünkü, katastrofik gelebilir.





Phantom of the Opera hayli turistik bir NY klasiği. Herhangi bir indirim (öğrenci vb.) uygulanmıyor. En ucuz bilet en arkada 80 dolar civarında. Lincoln Centre’de Metropolitan Opera House’da prömiyer gecesi gördüğüm Prens Igor operası için en üst balkondaki yerime ise sadece 35 dolar ödedim (Şubat 2014). Popüler sanat ile klasik sanat arasındaki her yerde bir fark var.

Metropolitan Opera’ya ilişkin paylaşmak istediğim şeylerden biri, koltuk arkalarındaki libretto ekranları. Librettoyu İngilizce ve İspanyolca okuyabileceğiniz ekran, kırmızı fon üzerinde kırmızı harfli ve insanın gözünü rahatsız eden bir ışık yansıtmıyor kesinlikle. Öyle bile olsaydı ondan da yalnızca siz rahatsız olurdunuz çünkü koltukların diagonal dizilimine koşut olarak, koltuk arkalarındaki ekranlar da biri diğerine göre belli bir açıyla durduğu için kimse kimsenin ekranını göremiyor. Yanımdaki seyirci “Çok ilginç, benden başka herkes Ruşça biliyor galiba, bir tek ben ekran takip ediyorum” deyince, başını şöyle bir kaldırıp alt sıralara bakmasını istediğimde, istisnasız herkesin altyazı takip ettiğini görünce çok şaşırmıştı. Salonun olması gereken karanlığını koruyan bir sistemde, kimsenin gözünün diğerinin ekranına takılmayacağı bir düzenleme... Bu hoş buluşun tadı çıkarılabiliyor mu dersiniz? Hayır. Her yerde olduğu gibi burada da ikide bir cep telefonunun kapağını kaldırıp mutlak karanlığı led gücündeki ışıklarla delen sms-sever ya da aranma takıntılı insanlar var.



Postane


Standart pul, mektup, koli hizmeti veriliyor, para gönderebilme imkanı yok. İhtiyaç duyduğumda sordum: 12 kg. civarında bir koliyi 6-10 günlük zaman dilimde Türkiye'ye göndermek için 80 - 110 USD civarında bir fiyat verdiler.

Sokaklardaki posta kutuları mavi renkte. Ama insanlar göndermek istedikleri zarfları ve 450 gramdan küçük paketleri evlerinin posta kutusuna da bırakabiliyorlar. Dağıtıma gelen postacı onları da alıp gidiyor.


Banka Kartı – Debit Cards
Amerika'ya ya da Kanada'ya turist olarak değil de öğrenci vb. olarak görece uzun süreli gidecekseniz, muhtemelen orada bir banka hesabınız olacaktır. Başka bir kimlik taşımaya gerek kalmadığı için kullanımı Kuzey amerika'da gittikçe yaygınlaşan debit kartlar, bizim ATM kartı olarak bildiğimiz kartlar. Alışverişinizi bu banka kartınızla yapabilirsiniz. O sırada nakde ihtiyacınız varsa kasiyere bunu söyleyebilir, sanki ATM'den para çekiyormuş gibi o satış noktasından para çekebilirsiniz.

Amerikalılar nelerden hoşlanır nelerden hoşlanmaz?
(Bu bölümü yine Speak American kitabından alıyorum; ama benim de benzer gözlemlerim oldu) 

Açıklık, Amerikan karakteristiğinin bir parçası. Bir yabancının düşüncelerini tam olarak ortaya koymaması ya da utangaçlık göstermesi tipik bir Amerikalı tarafından snopluk ya da bir şeyleri kasıtlı saklamak olarak anlaşılabilir. Amerikalılar iş ilişkilerinde de nazik ve dostane olmaya eğilimli olmakla birlikte, nihayetinde söz konusu olanın iş olduğunu, bunun ne kadar arkadaşça olduğunun o kadar da önemli olmadığını düşünürler. Her konuda karşınızdakiyle hemfikir görünüyorsanız, bir anlaşmaya ulaşmış olduğunuz düşünülür. Ülkenize döndükten sonra ya da bir vesileyle fikrinizi değiştirirseniz, Amerikalı iş partneriniz bunu bir ihanet olarak değerlendirecektir. Çünkü Amerikalıların çatışmaya girmekle ilgili bir çekinceleri yoktur. Tartışmayı kabalık olarak görmezler. Bunun da zamanında yapılması gereken vakitte yapılması önemlidir, daha sonra değil.

Birer göçmen ülkesi olarak Amerika’da ve Kanada'da insanları ya da halkları etnik kimlikleriyle aşağılayan şakalardan asla hoşlanılmaz. Başka bir ülkede anlayışla karşılanan bir şaka, Kuzey Amerika'da ciddi anlamda soruna sebep olabilir.

Amerika, politik doğruculuğun vatanı olarak biliniyor. Çok dikkatli bir dil kullanıp herhangi birini gücendirmekten uzak durmak esas. Etnik aidiyet, cinsiyet, cinsel tercih vb. konularda duyarlı bir dil tutturmaya çalışıyorlar. 

Benzer şekilde bizdeki özürlü/engelle nüansı gibi onlar da handicapped yerine have a disability demeyi tercih ediyorlar.

Kişisel şeyleri konuşmaktan hiç çekinmeyen Amerikalıların asla tartışmak istemeyeceği üç konu var: Din, para ve politika.

Yönetim sistemi laik olmakla birlikte Amerikan toplumunun genel olarak oldukça dindar bir toplum olduğunu söylemek mümkün. Hristiyanlığa ilişkin sormak istediklerinizi sorgu tonunda değil de gerçek bir merakla sormaya özen gösterin, ancak o zaman rahat yanıtlarlar.

Birisine ne kadar para kazandığını ya da neye ne harcadığını sormak da hoş karşılanmıyor. Ben evinde iki hafta konakladığım bir hanıma internet için aylık ne kadar ödediğini sorduğumda, buna bile yanıt alamadım. “Reasonable” imiş. Amerikalılar ancak indirimli satışlarda çok ucuza aldıkları şeylerden söz etmekten hoşlanabiliyorlar. Maaş konusu ise tam bir sır. Bazı şirketlerin, çalışma arkadaşına maaşının ne olduğunu söyleyenleri işten çıkardığı vâki.

Çocuklar dışında hiç kimseye yaşını da sormayın. Bu da hoş karşılanmıyor.

Bu arada çocuk demişken, tipik bir ABD’li ailenin ortalama çocuk sayısı 2.4. Bir yerde “2.4 çocuklu evli çift” dendiğini duyar ya da okursanız ortalama ABD ailesinden söz ediliyor demektir. Boşanma oranı ise yüksek: İkiye bir.

Yankee:
ABD dışındaki bütün Amerikalıları yankee olarak anmak gibi bir eğilim var ama ABD için bunun başka bir hikâyesi var. Hayır, New York Yankees beyzbol takımından söz etmeyeceğim. Yankee, bu takımın taraftarlarına verilen isim, ama asıl konu başka.

Yankee, Kuzeylilerin milli savaş, güneylilerin eyaletlerarası savaş diye andığı iç savaşta Güneylilere karşı savaşan Kuzeylilere deniyor. Aynı zamanda Güney eyaletlerinde güneyli olmayan herkes için de kullanılıyor. Kuzeydoğu’da da sadece New England’dan olanlara yankee deniyor.

Güneyde savaşa ilişkin duygular hâlâ güçlü olduğu için en iyisi yankee konusunu hiç açmamak-mış.

*****

Kuzey Amerika'ya ve Kuzey Amerikalılara ilişkin olarak Octavio Paz'ın Yalnızlık Dolambacı'ndan bir bölüm. 

Kuzey Amerikalılar ve Meksikalılar

“(…)
Ama [Kuzeyamerikalılarla] farklılıklarımız burada bitmez. Onlar kolay inanırlar, biz zaten inançlıyızdır; onlar peri masallarını ve polisiye hikayeleri severler, biz destanları ve efsaneleri. Meksikalılar hayatı biraz renklendirmek için, umutsuzluktan ya da yoksul hayatlarının azıcık dışına çıkabilmek için yalan söylerler; Kuzeyamerikalılar yalan söylemezler ama her zaman cansıkıcı olan hakiki gerçeklerin yerine sosyal gerçekleri kullanırlar.Biz birbirimize anlatmak için içeriz, onlar unutmak için. Onlar iyimserdir, biz nihilist –lakin bizim nihilizmimiz entelektüel değildir yalnızca içgüdüsel bir tepkidir: bu yüzden de tartışmaya gelmez. Meksikalılar şüphecidir, Kuzeyamerikalılar açıktır. Biz hüzünlü ve alaycıyızdır; onlar neşeli ve şakacı. Kuzeyamerikalılar anlamak isterler, biz gözlemlemek isteriz. Onlar girişkendirler, biz suskunbiz yaralarımızdan hoşlanırız, onlar icatlarından. Onlar hijyene, sağlığa, çalışmaya ve mutluluğa inanırlar ama belki de özünde kendinden geçip bir duygu seline kapılma olan gerçek mutluluğu hiç tatmamışlardır. Bizim haykırışlarımız fiesta gecelerinin uğultusu içinde bir şimşek gibi çaktığında hayat ve ölüm birbirine karışır; yaşamsal olan her şey bir gülümsemede taşlaşır: ölümü ve yaşlılığı reddeder bu gülümseme ama hayatı da hareketsiz bırakır.(...)"


****


CENTRAL PARK


Central Park'ta faytonlarla gezebilirsiniz. Ama bunu ister misiniz!?  



Ben Şubat ayında New York'ta bulunduğum için parkın en güzel halini göremedim ama orada bulunduğum süre içinde güneşli ve ılık olan yegâne iki günden birinde, 2 Şubat pazar günü, nefus bir gün geçirdim. Bizdeki
kedi-köpeğin yani sokak hayvanlarının Kuzey Amerika'daki karşılığı sincap ve rakunlar. Bu sefer hiç rakun göremedim ama sincaplarla epeyce içli-dışlı oldum. Sincaplar hırçınlıklarıyla ve insanlara pek yüz vermemeleriyle bilinirler ama turistlerin ya da insan kalabalıklarının yoğun uğrak noktaları olan yerlerde elden beslenmeye alışmışlar. Ama çok da akıllılar. Elinizdeki şeyin onun yiyebileceği bir şey olup olmadığını size yaklaşmadan daha uzaktan bakıp anlıyor ufaklıklar. Fındık rengi bir yaprakla kandıramıyorsunuz yani. Fotoğraftaki güzel benim peynirli sandviçimi yiyor.


Central Park, Şubat 2014







AMERİKAN DOĞA TARİHİ MÜZESİ

Central Park'ın kıyısındaki iki önemli müzeden biri. Oradan geçen dört metro hattı var; yanlış anımsamıyorsam B ve D hattındakiler müzenin arka kapısında indiriyor. Dışarı çıkmadan trenden inip müzeye girebiliyorsunuz.  

Müze çok büyük. Bir kerede gezemeyeceğeniz kadar. Bir saat aralıklı olarak rehberli geziler var, ücretsiz. Müze gönüllüleri müzenin en önemli parçalarının olduğu salonlara götürerek açıklamalı bir sunum yapıyorlar ki bu seçme ziyaret bile bir saati buluyor. Benim ziyaret ettiğim günlerden birinde sevgili Martha Palubniale'nin rehberlik ettiği tura katıldım ve kendisinden çok şey öğrendim.  

Müze, 1920'lerde başlamış bugün sergilediklerini toplamaya. Roosvelt bu müze için çok önemli bir kişilik. Ona özel bölümden öyküyü öğrenmek mümkün. 

Afrika filleri bir yerden bir yere taşınamayacak kadar büyük oldukları için sirklerde sömürülen fillerin Asya filleri olduğunu Martha'dan öğreniyorum. 

Parçalardan yüzde 89'unun orijinal olduğu müzenin önemli bölümlerinden biri olan dinozor bölümü 12 yıl önce güncellenmiş. İlk dinozor 1829'da İngiltere'de bulunmuş. O günden bugüne dinozorların kuyruklarının yere değdiği hiç bulgulanmadığı için, dinozor bölümü restore edilirken kuyruklar da havaya kaldırılmış.  Sürüngen ve kuş tipi olmak üzere iki türde dinozor var ve uçan dinozorların neslinin tükenmediğine, evrim geçirerek başkalaştığına inanıyorlarmış. Yaşam süreleri en fazla 35 yılmış. Thironozorlar çiğnemeden doğrudan yutarlarmış avlarını. 

Müzenin ilginç duraklarından biri, Charles Darwin'in üzerinde çalıştığı Gallapagos kaplumbağalarından biri. Steven Spielberg, E.T.'nin yüzünü bu kaplumbağadan esinlenerek, ona benzeterek oluşturmuş. 

Martha'dan aldığım ve "bunu daha önce niye düşünemedim ki" dediğim güzel bilgilerden biri de balıklara dair. Nefes almaya ihtiyacı olmayan balıkların kuyruğu dikey olurken, düzenli aralıklarla nefes almaya ihtiyaç duyan memeli balıkların kuyruğu yatay oluyor, yüzeye çıkarken palet gibi kullanabilmeleri için. 

Nasıl bulguladılarsa artık, Neandertaller kızıl saçlıymış. Avrupalı kafa yapısı da yüzde 4 oranında Neadertal kaynaklıymış. 

Martha "Zamanı bizim gibi çizgisel değil döngüsel algıladıkları için Louisiana'da yaşayan yerlilerin dilinde veda olmadığını" söyleyerek, bize veda etmeden ayrılırken, kendisinden çok şey öğrendiğimi, emekleri için çok teşekkür ettiğimi söylediğimde çok şaşırdı. Sanki ona şaka yapıyormuşum gibi... kaldırmakta zorlandığı bir şey söylemiş oldum. Herhalde teşekkürü böyle candan değil nezaketen bekliyordu ve ben bunları söylerken de "ne var canım bunda, zaten görevimdi" diye düşündü belki. Doğulu-Batılı kültürler arasındaki farklara dair bir küçük deneyim yaşamış olduk bence. 






Yandaki beyin modelleri,
yukarıdan aşağıya,
büyük beyaz köpek balığı,
evcil köpek,
şempanze,
insan
ve
yunus'a ait.

American Museum of Natural History